Bir varmış bir yokmuş izleyicisi masal izlemeye hazırsa bu filmde gidebilir. Ama yok ben masallardan sıkıldım diyorsa yine gidebilir. Çünkü filmimiz masal tadında hem de gerçekçi mesajlar içeren bir film olmaktadır.
Filmde senaryo gereği hikayeleri ile filmin bel kemiğini oluşturan Ozan ve Nehir karakterleri, 1980’li yıllarda doğan ve şimdi 30-35 kuşak yelpazesini süren kitleye oldukça tanıdık gelecektir diye düşünüyorum. İlişki terazisinin bir kefesinde içindeki çocuğu öldürmemiş, halen çılgınlıklara gebe, anaokulu öğretmeni güzel bir kadın yer alırken, diğer kefede ise çekici, ele avuca sığmaz ve bir o kadar da serseri bir müzik adamı yer alıyor. Özgürlüğüne bencillik boyutunda düşkün olan Ozan, Nehir’in hayatına sıradan bir yatak ilişkisi olarak giriyor; kendisine çektiği sınırları her daim Nehir’e belli ediyor ama gel gör ki beraberlikleri güzel anları paylaşmaktan ‘sevgililik müessesine’ ne kadar uğraşsalar dahi çevrilemiyor. Görsel olarak da çok yakıştığını düşündüğümüz çiftimizin ilişkilerine bir türlü isim koyamaması da filmin öyküsünün aslında ana düğümünü oluşturuyor.
Düğümü çözmeyi Ozan karakterinin sırtına yükleyen senaryo ilişkinin ve doğal olarak filmin akışını, Ozan’ın ‘katharsis’ine endeksliyor. Kurgunun bu yapısı seyircisinin tüm filmi kafasında bir soru işareti ile izlemesine neden oluyor: “Bu adamın nesi var?” İlksen Başarır ve Mert Fırat’ın nihai hedefi bizi bu soruyla meşgul etmek olsa da, karaktere yüklenen dipsiz bencillik tavrı, Ozan’ın tam bir anti-kahramana dönüşmesine neden oluyor. İster istemez gözümüz de gönlümüz de ilişkide yıpranan taraf olarak gördüğümüz Nehir’e kayıyor. Bu anlamda filmi izleyen kadın seyircilerin kiminle özdeşleşme yakalayacağı ortada!
Bir varmış bir yokmuş filmi izlemeyenler çok şey kaçırdıklarını halen göremiyorlar ve anlayamıyorlarsa sinema salonlarında yer bulabilirsiniz.
Filmde senaryo gereği hikayeleri ile filmin bel kemiğini oluşturan Ozan ve Nehir karakterleri, 1980’li yıllarda doğan ve şimdi 30-35 kuşak yelpazesini süren kitleye oldukça tanıdık gelecektir diye düşünüyorum. İlişki terazisinin bir kefesinde içindeki çocuğu öldürmemiş, halen çılgınlıklara gebe, anaokulu öğretmeni güzel bir kadın yer alırken, diğer kefede ise çekici, ele avuca sığmaz ve bir o kadar da serseri bir müzik adamı yer alıyor. Özgürlüğüne bencillik boyutunda düşkün olan Ozan, Nehir’in hayatına sıradan bir yatak ilişkisi olarak giriyor; kendisine çektiği sınırları her daim Nehir’e belli ediyor ama gel gör ki beraberlikleri güzel anları paylaşmaktan ‘sevgililik müessesine’ ne kadar uğraşsalar dahi çevrilemiyor. Görsel olarak da çok yakıştığını düşündüğümüz çiftimizin ilişkilerine bir türlü isim koyamaması da filmin öyküsünün aslında ana düğümünü oluşturuyor.
Düğümü çözmeyi Ozan karakterinin sırtına yükleyen senaryo ilişkinin ve doğal olarak filmin akışını, Ozan’ın ‘katharsis’ine endeksliyor. Kurgunun bu yapısı seyircisinin tüm filmi kafasında bir soru işareti ile izlemesine neden oluyor: “Bu adamın nesi var?” İlksen Başarır ve Mert Fırat’ın nihai hedefi bizi bu soruyla meşgul etmek olsa da, karaktere yüklenen dipsiz bencillik tavrı, Ozan’ın tam bir anti-kahramana dönüşmesine neden oluyor. İster istemez gözümüz de gönlümüz de ilişkide yıpranan taraf olarak gördüğümüz Nehir’e kayıyor. Bu anlamda filmi izleyen kadın seyircilerin kiminle özdeşleşme yakalayacağı ortada!
Bir varmış bir yokmuş filmi izlemeyenler çok şey kaçırdıklarını halen göremiyorlar ve anlayamıyorlarsa sinema salonlarında yer bulabilirsiniz.